Rüzgarın Yolculuğu
Güneşin soyundan gelir rüzgar. Özgürlüğünü de gücünü de güneşten alır. Evrenin varoluşu kadar eskidir. Yaşlıdır epey yani, ama her zaman güçlüdür.
İnsanoğlu korktukları veya anlayamadıkları şeyleri yüceltmişlerdir her daim. Yunanlılar Alkyone dediler rüzgâra, Mısırlılar Shu adını taktılar bu güce, Eski Türkler ve Moğollar Zaha-han diye yalvardılar ve sığındılar ona. Korktular, anlayamadılar rüzgârı hiçbir zaman, kaynağını, nereden gelip nereye gittiğini bilemediler. Ama her şeye rağmen onu kullanma yoluna gitti birçok topluluk yine de. Yelkenlilerin denizde yürütülmesi ve tahılın öğütülmesinde kullanmaya başladılar bu gücü ilk başlarda eski uygarlıklar. Hem saygı duydular, hem kullandılar bu gücü.
Bu kadim dost öfkelidir kimi zaman, bir kere kızdımı duramaz karşısında hiçbir şey. Kimi yıkıcıdır gücü. Ama sakindir çoğu zaman, sever gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi. 1499 yılında Amerigo Vespuci büyük bir yelkenliyle çıktığı keşif gezisinde Amerika kıtasını keşfetmişti. Kim bilir belki de Amerika’yı daha önce başkaları keşfetmiş ama bir gerçek var ki kâşifi oraya götüren rüzgârın ta kendisiydi ve rüzgâr her ikisini de keşfetmişti.
Duygusaldır rüzgâr, yaşam doludur bir yönüyle de. Bulutları oradan oraya sürükler peşi sıra. Yağmur götürür gittiği yere yani yaşam. Âşıkları kavuşturur. Bir çiçeğin tohumunu alır bir başka çiçeğin rahmine yerleştirir. Yeni bir hayat için çalışır kimi zaman.
Bir rengi yoktur aslında, bir kokusu, bir tadı, bir şekli. Ama hepsini yine barındırır görünmeyen teninde. Bazen bir genç kızın saçlarında gösterir kendini bize, bazen denizin kokusunu taşır burnumuzun dibine, bazen bir ağacın dalında selam verir hepimize. Bazen de bir şairin dizelerinde. Pablo Neruda’nın da dediği gibi ‘’Şarkılarla dönüyor gökte, gece rüzgârı‘’.
Görünmez, farkına varmadan geçip gider. Gücünün sıcaklığı tene enerji verince anca belirir kimi zaman. Peki rüzgâr modern hayata teknik olarak sokulması ne zaman? Gelin buna bir göz atalım.
Dünyada rüzgârın tahıl öğütmek ve yelkenli gemileri hareket ettirmek de kullanılmasından daha büyük bir olay olan elektrik enerjisi elde etmekte kullanılması 19. Yüzyılın sonlarına rastlar. 19. yüzyılın başlarında bulunan elektrik enerjisinin her alanda kullanılmaya başlanması bütün kaynakları bu enerjiye yönlendirmiştir.
Dünya da ilk kez 1887 yılı Haziran ayında İskoç akademisyen Profesör James Blyth rüzgâr gücünü mühendislik alanında ilk kullanan kişidir. Kumaş kanatlı rüzgâr türbini ile çalışan bir pil şarj cihazı yapmıştır. 1887-88’de Amerika Birleşik Devletleri’nde, Charles Francis Brush rüzgâr güç makinesi kullanarak elektrik üretimini gerçekleştirmiştir. 1939 yılında ABD, Vermont, Granpa’s Knob’da 53 metre çapında 1,25 MW’lık Smith Putnam rüzgâr türbini kurmuştur. Rüzgâr türbini geliştirilmesinde bir sonraki dönüm noktası Gedser rüzgâr türbinidir. Modern rüzgâr güç endüstrisi 1979’da, Danimarkalı Kuriant, Vestas, Nordtank ve Bonus şirketlerinin rüzgâr türbinlerini seri üretmesiyle başlamıştır. Dünya devletleri rüzgârı böylesine verimli olarak kullanılırken bizdeki gelişmeler bakın nasıl başlamış?
Türkiye’de rüzgâr enerjisiyle ilgili ilk bilimsel çalışmalar; 1960’larda Ankara Üniversitesi, 1970’lerde ise Ege Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi, 1981 yılından sonra ise EİE tarafından yürütülmüş ve 1989 yılında bu kuruluş bünyesinde Rüzgâr Enerjisi Şube Müdürlüğü kurulmuştur. 1992 yılında, EWEA (Avrupa Rüzgâr Enerjisi Birliği) Türkiye şubesi olan TÜREB açılmıştır. 1993 yılından itibaren ise, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, 43 meteoroloji istasyonunun rüzgâr değerleri, topoğrafik veriler ile genişletilerek, Türkiye Rüzgâr Atlasının çıkarılmasına başlanmıştır. Böylece ülkemizde, rüzgârın verimli olarak kullanımı için gereken altyapının temelleri atılmış olur.
Dünyada ve ülkemizde elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi gün geçtikçe artmaktadır. Rüzgâr enerjisinin kullanımı özellikle 21. yüzyılından başlarından itibaren kendini geliştiren ve yaygınlaşan bir ivmeyle artmaya devam etmektedir.
Sevgili YEŞERENERJİ okuyucuları, sizlere eski ve sadık dostumuz rüzgârın farklı bir esintisini vermeye çalıştım. Yarınlar için tek ihtiyacımız olan şey belki de doğaya saygı duymak ve ona sahip çıkmaktır. Yenilenebilir ve temiz enerji, temiz bir gelecek, temiz bir dünya demektir,
haydi geleceğe yolcu kalsın…
Hasan Gülseren
Yazının başlangıcı ne güzeldi. Masalsı ve güzel betimlemeler yapılmış 🙂