Elektrikli araçlar, CO2 emisyonlarının yaklaşık üçte birinden sorumludur. Dünya genelinde çoğu şehirde kentsel bağlamda güneş enerjisiyle çalışan araçların potansiyelini modelleyen çalışma, güneş enerjisinin günde 11-29 kilometre arasında bir menzil sağlayarak şarj ihtiyacını yarı yarıya azalttığını gösteriyor. Bu tür çalışmalar, güneş enerjisiyle çalışan ulaşım araçlarının yaygınlaştırılması ve kentsel sürdürülebilirlik çabalarına katkıda bulunabilir.
Günümüzde elektrikli araçların benimsenmiş olmasına rağmen, ulaşım için kullanılan araçlar dünya genelinde küresel karbondioksit (CO2) emisyonlarını oluşturmaktadır. Bundan dolayı karbonsuzlaştırma hedeflerine ulaşmak için ulaşım ile ilgili emisyonların önemli ölçüde azaltılması gerekmektedir.
Güneş enerjisiyle çalışan araçların veya araca entegre fotovoltaiklerin (VIPV), elektrik üretimiyle ilişkili CO2 emisyonlarını azaltarak ulaştırma sektörünün karbonsuzlaştırılmasında hedeflenen seviyeye düşürülmesinde rol oynama potansiyeline sahip olduğu görülüyor2. Ayrıca şarj maliyetlerini ve sıklığını azaltarak, kullanıcılar ve elektrik şebekesi için de faydalar sağlayacağı düşünülüyor.
Araştırmacı Miguel Brito, “Şehirler günümüzde elektrikli araçlar için ana pazardır ve kısa mesafeli seyahatler nedeniyle güneş enerjili araçlar için özellikle ilgi çekicidir ama kentsel alanlarda yollara gölge düşüren binalar, ağaçlar ve diğer engeller var ve bu da seyir halindeki veya park halindeki araçların güneş enerjisi potansiyelini sınırlıyor. Bu çalışmanın amacı, bu gölgelerin etkisinin güneş enerjili araçların potansiyeli üzerinde önemli bir sınırlama olup olmadığını değerlendirmekti.” demiştir
Sonuçlar aynı zamanda güneş enerjisiyle çalışan araçlar için en uygun konumların Afrika, Orta Doğu, Güney Avrupa ve Güneydoğu Asya olduğunu, ancak Çin, Kuzey Amerika ve Avustralya dahil olmak üzere diğer coğrafyalarda da potansiyelin yüksek olduğunu da ortaya koymuştur. Şehirlerdeki binalar, ağaçlar ve diğer engellerin oluşturduğu yollardaki gölgelenmeler ile ilişkili kayıplar %25 civarında olduğu da elde edilen veriler arasındadır. Bu durum, bu çözümün geniş ölçekte yaygınlaştırılması için bir engel teşkil etmediğini belirtiyor.
Araştırma ekibi, bu çalışmada diğer araştırmalardan farklı olarak dağınık ışınımı hesaba katmıştır. Böylece yükseklik/genişlik (H/W) oranları dikkate alınmıştır.
Deneysel olarak kullanılan geometrik model, doğrudan ve dağınık ışınım bileşenleri dikkate alınarak ışınım kayıplarını minimuma indirmek için kullanılır. Son olarak, dünya çapında birçok şehir için ortalama kentsel geometriler ve kentsel gölgelenmenin güneş enerjisiyle çalışan araç üzerindeki etkisini, bu konumlar için şarj olaylarının sıklığını tahmin etmek için kullanılıyor.
Artan kent nüfusu ve çevresel sürdürülebilirlikle ilgili endişelerin giderek daha acil hale gelmesiyle birlikte güneş enerjisiyle çalışan araçlar daha uygun bir zamanda ortaya çıkamazdı. Brito, “Sonuçlarımız, daha sürdürülebilir ve çevre dostu bir kentsel geleceğe geçişi hızlandırmak için politikacılar ve otomotiv endüstrisi için bir yol haritası oluşturulmasına yardımcı olabilir.” dedi.
Kaynaklar