Beton ve asfalt ile ağaçları, göletleri ve yeşil çatıları değiştirmek, şehirlerin şiddetli yağmurlara ve iklim değişikliğine nasıl uyum sağlayabileceğinin bir örneğidir ama zaman azalıyor. Araştırmacılar, doğaya dayalı çözümlerin dünyayı etkilemesi için hızlı hareket etmemiz yeşil şehirlerin inşa edilmesinin gerektiğini söylüyor.
2014’te bir yaz günü, İsveç’in 3. büyük şehri Malmö’nün Sofielund bölgesi 100 mm/gün yağmur aldı. Bodrumları su bastı ve yağmur suları kanalizasyona aktı. Bu olay üstüne İsveç Lund Üniversitesi harekete geçti.
Lund Üniversitesi araştırmacılarından Johanna Alkan Olsson, “Küresel iklim değişikliği nedeniyle şiddetli yağmur fırtınaları sayısında artış bekleniyor. Bu durum şehirlere, insanlara, binalara ve altyapıya zarar vermeden büyük miktarlarda yağmur suyunun yönetilebilmesi için yeni seçeneklerin düşünülmesini gerektiriyor.” dedi.
Dünya eş zamanlı ve bazen birbiriyle çatışan krizlerle karşı karşıya. Küresel ısınma artıyor, türler ve ekosistemler tehdit altında. Aynı zamanda, insanların rekreasyon ve sağlık için doğaya ve kaynaklarına erişmesi gerekiyor. Peki bazı problemleri kapatmak ve karşılaştığımız zorlukların çoğunu aynı anda çözmek için doğanın kendi çözümlerini kullanabilir miyiz? Lund Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, küresel ölçekte peyzaj düzeyinde ve kentsel bir ortamda tam olarak bu sorunu doğal yollarla çözebilmek için yollar arıyorlar.
Olsson, “Basitçe söylemek gerekirse, doğaya dayalı çözümler, sosyal sorunları çözmek için doğanın kendi yöntemlerini kullanmayı içerir. İyi tasarlanmış bu çözümler, biyolojik çeşitliliğe fayda sağlar, iklim değişikliğini hafifletir ve insan refahını artırabilir.” diyor.
Beton, sellere yol açar.
2014’teki olaylarda, Sofielund’un su ve kanalizasyon şebekesinin şiddetli yağışları kaldıracak şekilde tasarlanmadığı ortaya çıktı. Kentlerde kullanılan beton, asfalt ve kaldırımların kapladığı alanlar bu soruna katkıda bulundu.
Olsson, “Beton ve asfalt ısıyı emerken suyun toprağa nüfuz etmesini de önler ve bu da sel ile sonuçlanır. Öte yandan, kanalizasyon sistemimiz daha az nüfus yoğunluğuna sahip, daha az zorlanmış yüzeylerin ve aşırı hava olaylarının daha nadir olduğu bir dönemde inşa edildi.” diyor fakat gelecekteki yağışların sorun olmayacağı bir şehri nasıl inşa ederiz? Malmö’nün başka bir bölgesi olan Augustenborg’da, doğayı temel alan bir dizi çözüm geliştirildi ve uygulanmaya başlandı. Havuzlar, yağmur yatakları ve kase şeklindeki çim yatakları her yerde görülebilir. Çok katlı bir otoparkın çatısında birçok ağaç, yeşil duvar ve hatta bir botanik bahçesi vardır. Bazı çatılar geleneksel çatı kiremitleri veya metal levhalar yerine çimlerle kaplıdır.
Bunların hepsi, şehirlerde doğaya dayalı çözümlerin nasıl kullanılabileceğine dair iyi örneklerdir. Yağmur suyunun, ağaçları sulayan ve bitki yaşamını destekleyen bir potansiyele sahip olması için en basitinden çatılardaki suların drenaj borularına aktarılmadan toprağa akıtılması gerekmektedir. Amaç, suyu yerel olarak kentsel ortamda tutmak, bu nedenle ağaçların ve bitkilerin büyümesine sağlamaktadır.” diyor.
Siyasi gündemin en üstünde
İklim değişikliğine ve biyolojik çeşitlilik kaybına yönelik çözümler 2022’de özellikle BM İklim Konferansı (COP27) ve BM Biyoçeşitlilik Konferansı (COP15) sırasında vurgulanmıştır. İsveç Çevre Koruma Ajansı’nın “Doğa temelli çözümler – iklim adaptasyonu ve diğer toplumsal zorluklar için bir araç” raporuna göre, çalışmalar doğaya dayalı çözümlerin %30’luk bir potansiyel oluşturabileceğini gösteriyor.
Lund Üniversitesi profesörü Henrik Smith, “Sadece şehirlerde doğaya dayalı çözümlerden değil, aynı zamanda daha geniş anlamda arazi yönteminden bahsediyoruz. Doğaya dayalı çözümler kentsel, tarım ve ormancılık alanlarını kapsıyor.” dedi.
Mangrov bataklıklarının korunması ve restorasyonu, atmosferdeki sera gazı miktarını azaltan ve biyoçeşitliliğin artmasına katkıda bulunan doğa temelli bir çözüm örneğidir. Sulak alanların rehabilitasyonu sadece İsveç’te değil, yaygın olarak tartışılan ve araştırılan bir konudur. Kurumuş sulak alanlar büyük miktarlarda karbondioksiti serbest bırakır. Kuruyan bu alanların rehabilite edilmesiyle sera etkisi azaltılabilir.
Doğa tabanlı çözümler sahip olduğumuz en önemli araçtır
COP15’te dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin görüşleri doğrultusunda doğa temelli çözümler, doğanın insanlığa yaptığı katkıyı düzeltmenin, artırmanın ve iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirgemenin yolları olarak tanımlanıyor.
Smith, “Dünya değişen bir iklim ve artan biyolojik çeşitlilik kaybı ile çifte krizle karşı karşıya. Bu iki kriz birbiriyle yakından bağlantılı ve birbirini etkiliyor. İklim krizini biyolojik çeşitlilik kaybıyla uğraşmadan çözemeyiz ve iklim krizini ele almadan bunu durduramayız. Doğa temelli çözümler, bu iki yönlü zorlukla başa çıkmak için sahip olduğumuz en önemli araçlardan biridir.” diyor.
Araştırmanın doğaya dayalı çözümler için ne yapabileceğini umuyorsunuz?
Smith, “İklimimiz konusu son derece önemli bir konu ve başarılı olursak tam da bu tür disiplinlerarası çözümler gerekiyor. Araştırmamızı karakterize eden şey; ekolojik süreçler, iklim ile sosyal süreçler arasındaki bir bağda çalışıyoruz. Doğa temelli çözümlerin araştırma alanı, her zamankinden daha fazla sorunu aynı anda çözmeye çalışıyor. Lund Üniversitesi’nin bunu bir profil alanı olarak seçmesi, disiplinlerarasında uzun vadeli çalışmalara izin verdiği için büyük bir avantajdır. Bir çözüm bulabilirsek, bu çok önemli.” diyor.
Şu anda doğa temelli çözümleri kullanmazsak ne olur?
Smith, “Biyoçeşitlilik kaybı geri döndürülemez ve bu çevresel hedeflere kısa sürede ulaşamazsak, hem insanlar hem de çevre için maliyetler önemli ölçüde artacaktır. Bu krizleri daha düşük bir maliyetle azaltabiliriz. Uzun süre beklersek çok geç kalabiliriz.” diyor.
Kaynak