Hayatımızın her alanında önemli bir yere sahip olan, sudan sonra en çok tüketilen beton, kullanıldığı alan bakımından birçok önemli sistemin vazgeçilmezi konumundadır. Beton endüstrisi küresel olarak karbon bakımından yoğun birkaç endüstriden biri olmaya devam ediyor fakat iklim değişikliği ile mücadele için betonun çevresel etkilerini azaltmamız gerekiyor.
Ulusal Bilimler Akademisi Bildiriler Kitabı’ndaki yeni bir makalede, MIT Beton Sürdürülebilirlik Merkezi‘ndeki (CSHub) bir ekip bunun nasıl başarılabileceğinin ana hatlarını çiziyor1. Ekip, emisyonları azaltma strateji uygulanırsa, beton kullanımının hızına bakılmaksızın 2016 ve 2050 yılları arasında emisyonların %57-65 seviyelerine kadar düşebileceğini buldu2. Bu emisyon sonuçları Paris İklim Anlaşması’nın ABD için belirlediği hedefe yakındır. Belirlenen çözümler sayesinde 2050 yılında beton üretiminde karbon nötrlüğe ulaşması sağlanacaktır.
CSHub araştırmacıları, makalelerinde 2016 ve 2050 yılları arasında birçok strateji ele aldığından, inşaat ve asfalt sektöründeki potansiyel sera gazı emisyonlarını tahmin edebiliyor. Bu, sistemin karmaşıklığını yansıtmak için belirlenen modellerin çözünürlük bakımından mümkün olabilecek en yüksek çözünürlüğe sahip olması gerekiyordu. Bina sektörü için çözümler, ülke genelinde olan bina yönetmeliklerini, sistem karbonsuzlaştırmasını ve enerji verimliliğinde iyileştirmeleri kapsıyordu. Asfaltlar için öngörülen tek çözüm, araç yakıt ekonomisindeki düzenlemeler oldu. Araç verimliliği arttıkça, kötü yol kalitesinden kaynaklanan egzoz gazı emisyonlarının da azalmasına sebep olabilir.
Durum betona gelince öngörülen iki senaryoda da, geri dönüştürülmüş içerik, çimento üretiminde karbon yakalamak ve bu yakalanan karbonun kullanımı gibi düşük karbonlu beton stratejilerinin kademeleri olarak uygulanmasını içeriyordu. Bu senaryo hakkında iddialı olduklarını söyleyen Kirchain, ”Öngörülen eğilimlerin ötesine geçtik ve mevcut endüstri politikalarını aşan makul değişiklikleri araştırdık.” diyor.
Sistem daha yeşil hale dönüşüp yeni evler ve binalar da buna ayak uydurarak daha verimli hale geldikçe, birçok uzman mevcut emisyonların gelişme doğrultusunda azalacağını tahmin ediyor. Aslında çalışma, tüm enerji kaynaklarının 2040 yılına kadar karbon nötr olmadıkça, 2050 yılına kadar emisyonların çoğunluğunun operasyonlar tarafından yaratılacağını buldu2.
İnşaat sektörü için, öngörülen senaryonun 2016 seviyelerine göre %49’luk bir azalmaya yol açacağını ve iddialı senaryonun %57’lik bir azalma sağladığını tespit ettiler. Ayrıca inşaat sektörünün aksine, üstyapı senaryolarının sonuçları arasında uçurum farklar vardı. Öngörülen senaryoda %14’lük bir azalma beklenirken, iddialı senaryo %65’lik bir azalma sağladı. Bu oran ise Paris Anlaşması’nın hedeflerini karşılamaya yetiyordu.
Ekibin çalışmaları sonucunda, sürdürülebilirlik alanındaki bir paradoksa cevap bulunuyor. Dünyanın daha temiz ve adil bir yer haline gelmesi için daha fazla gelişme gerekiyor. Bu gelişmeler beraberinde daha büyük emisyonların gelebileceğinin habercisi olma niteliği taşıyor. MIT ekibi bunun mutlaka böyle olmayacağını buldu. Malzeme daha somut kullanılsa da malzemenin faydaları ve ona yapılan müdahaleler sayesinde iklim hedeflerinin daha ulaşılabilir hale gelebileceğini gösterdi.
Kaynaklar
- https://phys.org/news/2021-09-concrete-role-pavement-emissions.html
- Gregory, J., AzariJafari, H., Vahidi, E., Guo, F., Ulm, F.-J., & Kirchain, R. (2021). The role of concrete in life cycle greenhouse gas emissions of US buildings and pavements. Proceedings of the National Academy of Sciences, 118(37). https://doi.org/10.1073/PNAS.2021936118