Yenilenebilir Enerji Araştırma Derneği (YENADER) Dijital Zirvesi 2021 Raporu
09.45’te başlayan ve 13:25’te sona eren YENADER Dijital Zirvesi’ne onur konuklarından T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Fatih Dönmez, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol, Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) Direktörü Francesco La Camera ve alanında en yetkin ulusal ve uluslararası kişiler katılmıştır. Zirve, Mogan Enerji Yatırım Holding sponsorluğunda, YENADER Başkanı Dr. Kerem Alkin başkanlığında ve Sevinç Şatıroğlu moderatörlüğünde düzenlenmiştir.
Sn. Fatih Dönmez (T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı)
Diğer enerji kaynakları salgından dolayı zorluklarla boğuşurken yenilenebilir enerji kaynakları salgına meydan okudu. Pandemi sürecinde dahi elektrik üretimindeki payı artmaya devam etti. Son on yılda yenilenebilir enerjiye 2 trilyon doların üzerinde bir yatırım gerçekleştirildi. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde de yaklaşık 1,3 trilyon dolar yatırım yapılması söz konusu olabilir. Yapılan bu küresel yatırımlar ile yenilenebilir enerjiye olan eğilimi de açıkça göstermektedir. 2050 yılına geldiğimizde dünya genelinde ürettiğimiz elektriğin dörtte üçü yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanacaktır. Yenilenebilir enerji geleceğe bugünden daha fazla damga vuracak. Bunu bugünden rahatlıkla söyleyebiliriz. Gelişen teknoloji, teşvikler ve iklim değişikliği ile mücadelede alınan tedbirlerle birlikte yenilenebilir enerjiye olan ilgi de artmaktadır.
Covid salgını dolayısıyla tüm dünyada ekonomik teşvik paketleri yayınlanmaktadır. Salgın dolayısıyla etkilenen ekonomiler zamanla direnç kazanarak ve kapsayıcı şekilde yeniden düzlüğe çıkacaklardır. Bu yüzden kısa bir sürede toparlanması beklenmemektedir.
Yenilenebilir enerji yatırımları, pandemide de hız kesmedi. Salgının yıkıcı etkilerine karşı yenilenebilir enerji sektörünün daha dirençli olduğunu ve bu testi diğer enerji sektörlerine göre daha başarılı bir şekilde geçtiğine şahit olduk. Bunlar bize yeşil enerji dönüşümünün katlanarak devam edeceğini de göstermektedir. Önceki yıllarda kömürün, petrolün ve doğalgazın hâkimiyeti artık ikincil enerji kaynağı olan elektriğe geçti. Yenilenebilir enerji kaynakları hem enerji bağımsızlığına sağladığı katkı hem de küresel sorumluluklar açısından daha farklı bir noktada olmaya devam edecek. Pandemi sonrası dönemde de ekonominin önemli bir motor gücü olacaktır. Kaynak yatırımları, altyapı yatırımları, teknoloji yatırımları ve yeni şebeke yatırımları ile ekonomik hareketliliği canlandırmanın yanında karbon emisyonunu azaltmada da önemli faktörlerden birisi olacaktır. Bizler de bu süreci kaynak ve teknoloji üretimi olarak beraber götürmeye çalışıyoruz. Kaynak ve teknoloji üretimini bir bütün olarak değerlendiriyor ve birbirinden ayrı görmüyoruz.
Türkiye’nin yenilenebilir enerji yolculuğu kısa sürede uzun yol aldı. Geriden geldiğimiz bu yarışta hızlanarak bugün ulaştığımız seviyeye geldik. Güneş enerjisi potansiyel atlası, rüzgâr-dalga enerjisi potansiyel atlası ve biyokütle potansiyel atlası hazırlayarak elde ettiğimiz tüm verileri tüm yatırımcılar ile paylaştık. Bütün gayretimiz yenilenebilir enerjideki tüm olanakları kullanarak bu sektörü daha da yukarılara taşımaktır. Daha önce hayata geçirdiğimiz Orta Doğu ve Avrupa’nın ilk ve tam entegre güneş paneli fabrikasına benzer şekilde inşaatı tamamlanmış olan ve rüzgâr enerjisi alanında faaliyet gösterecek fabrikamızda çok yakında hizmete başlayacak. Böylece YEKA yarışmalarımızın en önemli hedeflerinden olan teknolojinin yerlileştirilmesi, yerli insan kaynağı istihdamı, enerji teknolojilerinde AR-GE ve inovasyon yapılması için de önemli bir adım daha atmış olacağız.
Yenilenebilir enerjinin payı her yıl kurulu güç içerisinde düzenli olarak artmaktadır. Yenilenebilir enerji toplam kurulu güçte 100.000 MW sınırına ulaştık (şu an kurulu güç 97.000 MW). Bu kurulu gücün %52,3’lük kısmı yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmaktadır ve yenilenebilir enerjiden elektrik eldesi on yıl öncesinde %25 civarında iken son 3 yıldır %40 bandının üzerindedir. Diğer yandan yenilenebilir enerjide Türkiye modeli olarak ortaya koyduğumuz YEKA yarışmalarımıza YEKA-GES3 ya da MİNİ YEKA ile devam ediyoruz. YEKA’da 1.000 MW’lık 74 projeden 19 tanesi tamamlandı. Bu sayede 9 ilde 260 MW kapasite tahsisi yapıldı. Bu yarışmalar ile ortalama fiyat kilovatsaat başına 22,7 kuruş (~3 cent) olarak gerçekleşti. Yarışmalara 29 Nisanda başlayan kısıtlamalar dolayısıyla ara verildi. Normalleşme döneminin başlamasıyla birlikte geriye kalan yarışmalarımızı da en kısa sürede tamamlayacağız. Kara alanları için yeni YEKA RES yarışmalarımız için de hazırlıklarımız devam ediyor. Toplam 2.000 MW’lık bir yarışma olacak ve bu yıl son çeyrekte yarışmalarımızı yapmayı planlıyoruz. Şu an 47 şehrimiz için taslak çalışmalarımız devam ediyor.
Özellikle son 10 yılda yapılan yasal düzenlemeler ve yatırım ortamının desteklenmesine yönelik politikalar da yenilenebilir enerji alanında büyük ilerlemeler kaydetti. Bu alandaki bütün çabalarımız elektrik arz güvenliğimizi sağlamak kadar iklim değişikliğinin azaltılmasıyla da doğrudan etkilidir. Küresel sera gazı emisyonunu azaltmak için ulusal eylem planını titizlikle uygulamaktayız. Ancak, gelişmiş ülkelerin sera gazı salınımında tarihsel sorumluluklarını hatırlatılarak, oluşacak bütün yükün ülkelerin kapasiteleri oranında adil bir şekilde dağıtılmasından yanayız. Paris İklim Zirvesi ile istenilen sonuçlara ulaşabilmesi için uygulamada her ülkenin kendi özel durumu ilkesi göz önüne alınmalıdır. Bu konuda muhataplarımıza her seferinde daha adil ve daha kapsayıcı bir çözüm için görüş ve önerilerimizi dile getirdik. Ülkemiz sanayi devriminden bu yana kümülatif emisyonların yaklaşık %0,7’sinden sorumludur. AB ve OECD ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye kişi başı emisyon miktarında oldukça gerilerdedir. Bu tablo ortadayken Türkiye’nin dünyayı en fazla kirleten ve gelecek için büyük tehdit oluşturan bu tablonun gerçek sorumlularıyla aynı külfeti paylaşmasının beklenmesi asla doğru olmayacaktır. Bugün, Paris İklim Anlaşması üzerindeki tartışmaları, bu anlaşma içindeki ülkelerin statüsünün yeniden belirlenmesi, daha doğru bir sınıflandırma ve sorumluluk paylaşımı ile daha güçlü bir sinerji oluşturulması açısından fırsat olarak görüyoruz.
Dr. Fatih Birol (Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Direktörü)
Covid’e immün olan yani etkilenmeyen sadece yenilenebilir enerjidir. 2020 yılında yenilenebilir enerji kapasitesini artırmayı sürdürdü. IEA’nın son raporu birkaç gün önce yayınlandı. Son yılın ilave kapasitesi %90 ile yenilenebilir enerjiden geliyor. “İnsanlar neredeyse yenilenebilir enerjiden başka bir şey inşa etmemişler” gibi. Bu sene de beklentimiz hiç farklı değil. Özellikle güneşte ve rüzgâr için maliyetlerde büyük düşüşler görmekteyiz. Geçen sene itibarıyla güneşin dünya elektrik sektörünün yeni kralı olduğunu söylemiştik ve son yayınlanan raporumuz ile birlikte bunu bir kez daha teyit etmiş olduk.
Yenilenebilir enerjide güneş ve rüzgâr enerjisi önde gelirken genellikle Avrupa’ya bakıyoruz ancak büyümenin neredeyse yarısı Çin’den geldi. Çin tek başına yarı yarıya büyümenin esas sahibi oldu. Çin’deki gelişmeler tüm dünyayı etkiliyor.
2 sene önce yayınladığımız “Global Offshore” raporunda yenilenebilir enerji maliyetlerinde tıpkı güneşte olduğu gibi düşüş olacağını söyledik. Gerçekten de öyle oldu. Bu düşüş daha da hızlanacak. ABD yaptığı yatırımlarla ileride offshore’da öncü ülke olacak.
Elektrik şebekelerinin ne kadar önemli olduğunu unutuyoruz ve birçok ülkede elektrik şebekelerine dikkat edilmediğini görüyoruz. Bu şebekeler doğru zamanda ve güçlü altyapı ile inşa edilmezse önümüzdeki yıllarda yenilenebilir enerjinin taşınması ve arz güvenliği tehlikeye girebilir. Bu durum “son model arabanızla yollar kapalı olduğu için gidememeye” benziyor. Bu yüzden elektrik şebekeleri büyük bir öneme sahip.
Yenilenebilir enerji denince genellikle güneş ve rüzgârdan bahsediyoruz. Diğer yenilenebilir enerjilere haksızlık ediyoruz. Yenilenebilir enerji türlerinden biri de jeotermal enerjidir. Hem elektrik üretiminde hem sanayide hem ısıtmada hem serada kullanılan, gün itibari ile teknolojik gelişmesini tamamlamış maliyetleri oldukça düşük olan bir yenilenebilir enerji türüdür.
Bir diğer enerji türü ise hidroelektrik enerjidir. Güneş ve rüzgârın toplam elektrik üretiminde payı %9 iken hidroelektriğin %17’dir. Yani hidroelektrik enerji, rüzgâr ve güneş enerjileri toplamının neredeyse 2 katı. Hidroelektrik enerji dünyada büyük bir potansiyele sahip ancak teknolojisini tamamladığı için dünya gündeminde yerini alamıyor. “Güneş ve rüzgâr emre amade bir enerji türü değildir”. Sürdürülebilir elektrik için HES ile entegre edilmelidir. Türkiye, yenilenebilir enerji koşusunda şu an en önde gelen ülkelerden biri konumuna geldi. Özellikle çatı üstü ve offshore katılımlarıyla Türkiye ileride yurtdışına yenilenebilir enerji ihraç eden ülke konuma gelecektir.
Sn. Francesco La Camera (Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) Direktörü)
Son olarak pandemi dönemiyle birlikte bir kez daha yenilenebilir enerji kaynaklarının son derece dayanıklı olduklarını gördük. Dünya genelinde kurulu kapasiteye bakıldığında 2020 yılında 260 GW’ı aşkın yenilenebilir enerji kapasitesi eklendi. Bu ekleme, yeni eklenen bütün elektrik kapasitelerinin %80’ine karşılık geliyor. 2020 yılında yapılan bu eklentilerin %91’i güneş ve rüzgâr enerjisinden sağlandı. Türkiye ise yenilenebilir enerji payını %50’lerin üzerine çıkarttı. Ayrıca 2030 yılı hedefleri olan 16 GW rüzgâr enerjisi ve 10 GW güneş enerjisi ilavelerini de memnuniyetle karşılıyoruz. Farklı bir enerji kaynağı olan “jeotermal enerjide de Türkiye oldukça hızlı ilerliyor”. 1,5 GW’lık jeotermal enerji ilavesiyle de en büyük jeotermal üreticileri sıralamasında 4. sırada yer alıyor. Yine dünya geneline bakıldığında fosil yakıt yatırımlarının 2020 yılında 64 GW’tan 60 GW düzeylerine gerilediği görülüyor.
Yenilenebilir enerjinin maliyet açısından rekabetçi olması bu düşüşe katkı sağlıyor. IPCC’nin 1,5 °C konusunda hazırladığı özel raporuna göre enerji emisyon düzeyinin 2050 yılında sıfıra inmesi gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca 2030 yılına kadar küresel sera gazı emisyonunun %45 oranında azaltılması gerekiyor. İçerisinde bulunduğumuz 10 yıl süresince sıcaklık artışının 1,5 °C’ye sabitlenmesi gerekiyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi için emisyonların 2050 yılına kadar net sıfır düzeyine indirilmesi gerekiyor. Yenilenebilir enerjiler artık geri dönüşü olmayan bir yol ortaya çıkarıyor. Bu sebepten yeni oluşturmaya çalıştığımız sistemlerle, fosil yakıtlar için oluşturulmuş sistemlerin dışına çıkıyoruz. Bu yüzden inovasyona devam etmek zorundayız. Buna bağlı olarak yeni iş modelleri ve bunlara uyarlanmış piyasalar oluşturmak zorundayız. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarına geldiğimizde yenilenebilir kaynaklar toplam arzın %90’ını oluşturulmalıdır. Bunların yanı sıra hidrojenin de önemli bir kaynak olacağını düşünüyoruz. 2030 yılına kadar maliyet açısından da daha rekabetçi hale geleceğini düşünüyoruz. Fosil yakıtlar için planlanan yatırımların 24 trilyon dolarının enerji dönüşüm sektörüne aktarılması gerekiyor. Toplam yatırımın 2050 yılına kadar 131 trilyon dolar olması gerekiyor. Rakamların yüksek olmasının sebebi geleceğe yatırım yapılıyor olması.
“Türkiye’nin duyurmuş olduğu yeşil dönüşüm yaklaşımını görüyoruz ve IRENA olarak pandemi döneminin başından beri destekliyoruz”. Enerji dönüşümünde yatırımların artmasıyla küresel gayri safi yurtiçi hasıla artacak, 2050’ye kadar da istihdamın bu alanda artması sağlanacaktır. Yenilenebilir enerji sektöründe şu ana kadar 11,5 milyon kadar kişinin istihdam edildiğini düşünüyoruz. Bu sayı küresel enerji istihdamının %20’sine karşılık geliyor. Özellikle Covid pandemisi sonrası dönemde 2021-2023 yılları arasında yenilenebilir kaynaklara, enerji verimliliğine ve sistemlere 2 trilyon dolar daha yatırım gerekiyor. Gerçek bir dönüşüm için küresel bir işbirliğine ihtiyacımız var. Bu konuda jeotermal kullanımının arttırılması, sera vb. alanlarda da kullanılması için dünya genelinde Türkiye de dahil olmak üzere 46 ülke jeotermal enerji için ittifak halinde bulunuyor. 2021 yılının belirleyici bir yıl olacağı tahmin ediliyor.
Hakan Güldağ (Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)
Yeşil dönüşümde geleneksel sektörler ile teknolojilerin intibak etmesi önemlidir. Yapay zeka dahil iletişim teknolojilerinin, bilişim teknolojileri ve yeşil dönüşüm ile birlikte gelişmesi ile Türkiye’nin şansı yenilenebilir enerji alanında daha da artacaktır.
Yeşil teknoloji pandemiden sonra dünyanın algısını değiştirecek. Pandemiden alınan ders ile bu dönüşüm hızlandırılacak. Bu dönemde yenilenebilir enerjinin, yeşil dönüşümün ve yeşil teknolojilerin önemi ortaya çıktı. Ekosistem global olarak yenilenebilir enerji ile yükselmelidir. “Fosil yakıtlarla enerjisini sağlayan büyük devletlerin (suçlular) bugüne kadar izledikleri yollar unutulmamalı ama geçmişle kavga edilmeden yola devam edilmelidir”.
Eskiden sanayi bacaları tüttükçe iyidir denirdi. Artık o bacaların ne kadar tüttüğünün yanı sıra ne kadar CO2 salınımına yol açtığına da bakılmaktadır. Yeni sanayi devriminin ortaya çıkardığı bütün bu teknolojiler ve yeşil teknolojilerinde temelini oluşturan bu teknolojiler Türkiye sanayisinin ve ekonomisinin dönüşüm ihtiyacıyla da birebir örtüşüyor. Teknolojide enerji ile beraber ele alınmalıdır. Teknolojinin 3 unsuru bulunur; malzeme, enerji ve bilgi. Bilgi enerjiyi kontrol eder. Enerji de maddeyi dönüştürür. Biz artık Güney Kore’nin yaptığı gibi sektörleri seçmek durumunda değiliz. Bizler tekstilde gıdada vb. diğer sektörlerde güçlü ve en modern teknolojik üretim altyapısına sahibiz. Bu anlamda rekabette öne geçme imkânımız var. Bu yüzden yenilenebilir enerjiyi ve buna bağlantılı olarak yeşil teknolojileri birlikte değerlendirmeliyiz. Buna uygun politikaları oluşturularak hızlıca bu yönde ilerlemeyiz. Bunu çok kritik ve yaşamsal görüyorum.
Bizim de gazete olarak en çok takip ettiğimiz konulardan biri olacak. 10 seneyi aşkın bir süredir Dünya Gazetesinin arka sayfası “Sürdürülebilir Dünya” başlığını taşıyor ve burada da bu konuları titizlikle incelemeye çalışıyoruz. Zamanında çok vurguladığımız gibi yerli kaynaklar açısından son derece şanslı olduğumuzu göreceksiniz.
Sergio Andreis (KYOTO Club Direktörü)
Küresel değişikliklerin artması iklim krizlerinin de artmasına sebebiyet vermektedir. İklim değişikliğini her haliyle hissederek yaşadığımız dönemler daha da kötüye gidecektir. İklim değişikliği ile ilgili hiçbir mazeretimiz yoktur, çünkü bu sorunun sebebi bizleriz. Başlıca sebep enerjideki fosil yakıtları kullanmamızdır. Bu yöndeki mücadelemizi artırmalıyız ve bir dönüşüme girmek zorundayız. Elimizde yenilenebilir enerjilerin kullanımı için gerekli teknolojiler var. Yenilenebilir enerji kaynakları fosil yakıtlardan daha uygun maliyetli ve daha çevre dostudur. Nötr karbon hedefine ulaşmak için fosil yakıtları yenilenebilir enerji ile ekarte edip enerji verimliliğini sağlamak zorundayız. Covid-19 ile mücadele ediyoruz fakat gerçek tehlike karikatürde gösterildiği gibi iklim değişikliğidir. İklim krizi ile mücadele için geçmişten ders çıkarıp var olan imkânları değerlendirmeliyiz. Küresel ısınmanın 1,5 ºC ulaşması beklenenden daha erken olabilir. 2030-2050 yılları arasında olması muhtemeldir.
İklim değişikliğinin sonuçlarını ele alma konusunda ciddi olduğumuzu göstermek için “iklim değişikliği araştırmalarına inovasyonla mücadele etmeliyiz”. Dijitalleşme alanındaki bütün adımlar sera gazlarında %30’a varan tasarruf sağladı. Yenilenebilir Enerji 2050’ye kadar enerjinin üçte ikisini oluşturabilir.
Loredana Torsello (Toskana Jeotermal Alanların Geliştirilmesi Konsorsiyumu Uluslararası Projeler Sorumlusu)
Jeotermal enerji, diğer yenilenebilir enerji kaynakları gibi güvenilir, yerel ve sürdürülebilir enerji kaynaklarıdır. Geleceği karbonsuzlaştırma adımlarında önemli bir rol oynamaktadır. Avrupa’nın her bölgesinde güneş ve rüzgâr enerjileri gibi kendini geliştirmeye açıktır. Jeotermal enerji ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları genel sürdürülebilirliği iyileştirmek için şu şekillerde katkılarda bulunur:
- Karbon ayak izini azaltmak,
- Üretim süreçlerinin işletme maliyetlerini düşürmek,
- Yerel toplumlar için yerel istihdamlar oluşturmak.
Yerel yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu, temel enerji kaynağı olarak hem elektrik, hem de ısıtma ve soğutmaya katkı sağlayabilir. Farklı sıcaklık aralıklarında modüler bir enerji arzı (elektrik, ısıtma ve soğutma) sağlayan yerel ve yenilenebilir enerji kaynaklarını entegre etmek, talep dalgalanmalarını gidermek için yeterince esnektir. Teklif ve talep arasındaki küçülme, üretken sektörün dayanıklılığının iyileştirilmesine katkıda bulunmak, pazar fırsatlarını artırmak operatörler için ve yerel topluluklar için refah fırsatları oluşturur.
Jeotermal enerji, enerji üretimi, ısıtma ve soğutma uygulamaları için küresel olarak uygulanmaktadır ve son on yılda ülkelerde inovasyon, artan rekabet ve politika desteğinin görüldüğü dikkate değer bir büyüme yaşamaktadır. Isıtma sektörü, Avrupa’daki toplam nihai enerji tüketiminin yarısından fazlasını oluşturduğu için özellikle önemlidir ve bu sektörün oluşturduğu enerjinin %70’inden fazlası fosil yakıtların yanmasından kaynaklanmaktadır.
Avrupa genelinde 10 ülke, bir önceki yıla göre %5 büyüme sağladı. Avrupa genelinde toplam 130 jeotermal enerji santrali için 3,3 GW kurulu kapasite mevcuttur. “Türkiye ve İtalya Toskana bölgelerinin jeotermal potansiyelleri birbirine çok benzemektedir”. İlerleyen zamanlarda bir işbirliği içerisinde bulunup jeotermal enerji kullanımında başarılar alınabilir.
Ali Karaduman (YENADER Başkan Yardımcısı)
Aydın halkı jeotermal santrallerin SO4 (sülfat) kokusundan rahatsız olduklarını dile getiriyorlardı. GÜRİŞ olarak bizlerde bu halk arasında yumurta kokusu olarak bilinen rahatsız edici kokuyu %100 bertaraf eden bir teknoloji icat ettik. Aydın valimize verdiğimiz sözümüzü de tutmuş olduk.
Amerika bile bizlere kaç MW’lık gücünüz var diye soruyor. Asıl önemli olan kurulu güç değil kapasite faktörüdür. Bizler kapasite faktörü olarak %99,4 ile dünyada ilk 6’dayız.
Rüzgâr ve güneş enerjisi sürekli bir enerji temini yapamaz. Jeotermal ile hibrit çalıştırılabilir. GÜRİŞ olarak santrallerimizde enerji üretiminde yılda sadece 40-50 saat kesinti olmaktadır. Türkiye’de jeotermal santral kurulu gücümüz 1636 MW’a ulaştı. Yenilenebilir enerji deyince bunun içine rüzgâr, güneş gibi birçok proje giriyor. JES’te fiyatlar oldukça yüksek daha çok devlet desteğine ihtiyacımız var.
TEİAŞ verilerine göre 2020 yılı sonu itibariyle yenilenebilir enerji kurulu gücü %51 civarındadır. Rüzgârda çok büyük bir hamleyle yatırımlarımızı yaptık. Mayıs 2021 verilerine göre “GÜRİŞ 769 MW kurulu güç ile Türkiye’nin RES sektöründe lideri” konumundadır. Bu ivmenin yakalanması için 203 santralimizi tek tek dağ tepe demeden gezdim. Bununla birlikte şuan yapılan yarışmalar ve desteklerden YEKDEM fiyatı RES için dolar bazında %40’a düştü. Son yıllardaki kuraklık HES yatırımlarını da kötü etkiledi. Bu alanda yapılacak destekler bizler için çözüm olacaktır.
Çin, yenilenebilir enerjide 1 numara olmaya devam ediyor. Biz ise Türkiye olarak halen enerji ihtiyacımızın çoğunluğunu kömür ve doğalgazdan sağlıyoruz. Buda karbon salınımını arttırıyor ve küresel ısınmayı tetikliyor. Bu sebepten biz de yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmalıyız. Yenilenebilir kaynaklara daha çok yönelerek iklim değişikliğiyle mücadele etmeliyiz. Bizler MOGAN A.Ş. olarak yenilenebilir kaynaklara yönelerek dışa bağımlılığı azalttık. Tamamen yenilenebilir yatırımlarla tüm Türkiye’de yer ediniyoruz. Ancak son zamanlardaki faizlerin yüksek olmasından dolayı YEKDEM’ler aracılığı ile yatırımcıya daha fazla destek olunmasını bekliyoruz.
Prof. Dr. Zehra Yumurtacı (YTÜ Makine Mühendisliği Bölüm Başkanı)
Enerji üretiminde özellikle 1980’lerden sonra yakıt olarak petrolün kullanımı azalmış bununla birlikte doğalgaz tüketimi oldukça artmıştır. Türkiye kurulu güç büyümesi istatistikleri incelendiğinde son 10 yılda yenilenebilir enerjiye yönelimler artmış, son 3 yıldır ise diğer enerji kaynaklarına ilgi düşerek durağanlaşmıştır. 2010-2020 yılları arasındaki son 10 yıllık süreçte su-dalga enerjisi popülaritesini yitirmemiş, 2016 yılından itibaren güneş enerjisi gözle görülecek derecede önem kazanmaya başlamıştır. Yine 2016 yılından itibaren gözlemlenmekte olan biyokütle ve jeotermal enerjideki artışlar da ihmal edilmemelidir.
2020’nin sonunda enerji kaynakları için lisanslı ve kurulu tesislerden;
%28,79’unu doğalgaz,
%25,74’ünü barajlar oluşturmaktadır.
Yine 2020 yılı içerisinde kurulu olup lisanslanmamış tesislerin;
%27,16’sını doğalgaz,
%23,92’sini barajlar oluşturmaktadır.
2020 yılının Ocak ayında lisanslanmış elektrik üretim alanlarının;
%28,17’sini doğalgaz,
%23,63’ünü ithal kömür,
%20,69’unu hidroelektrik santralleri,
%8,99’unu rüzgâr,
%3,39’unu jeotermal enerji,
%1,52’sini biyokütle,
%0,06’sını ise güneş enerjisi oluşturmaktaydı.
Bu oranlar 2021 yılının ocak ayında:
Rüzgâr enerjisinde %10,86
Jeotermal enerjide %3,68
Biokütlede %2,03 ve
Güneş enerjisinde %0,16
ile yenilenebilir enerji kaynakları alanında artış göstermiştir. Buna ek olarak doğalgazda da yaklaşık olarak %3’lük bir artış gözlemlense de bu artış yenilenebilir enerji kaynaklarındaki kadar belirgin olmamıştır.
Son 10 yıllık periyotta Türkiye’deki rüzgâr enerjisi ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları alanında potansiyel her geçen yıl artmaktadır. 2020 yılı Avrupa onshore ve offshore rüzgâr türbinlerinin kurulum verileri incelendiğinde offshore rüzgâr türbinlerini en çok kuran Avrupa ülkesi 1493 offshore türbin ile Hollanda, en çok onshore rüzgâr türbini kuran Avrupa ülkesi de 1431 ile Almanya olmuştur. Ülkemiz bazında bu durum incelendiğinde “offshore rüzgâr türbinimiz bulunmamakta, onshore rüzgâr türbini sayımız 1224’tür”.
2021 yılı Türkiye başlıca elektrik üretim kaynakları incelendiğinde GWh başına düşen en yüksek pay 86.383 GWh ile termal kısma aittir. Bunu 14.514 GWh ile barajlar ve 13.059 GWh ile jeotermal+rüzgâr+güneş enerjilerinin kombinasyonu takip eder. Türkiye’deki yenilenebilir enerji kaynaklarındaki potansiyel 2020 yılında %50’lerin üstünde olmasına nazaran bu kapasitenin neredeyse %40’ını kullanmaktayız.
Özet olarak, yenilenebilir enerji alanındaki çalışmalar umut verici olsa da sonuca ulaşmak için daha çok adım katetmemiz lazımdır. Özellikle enerji verimliliği ve tasarrufu alanında çalışmalar ve farkındalıklar artırılmalıdır. Ülkemizde temiz hava farkındalığı artmakta ve bu artışın devam etmesi gerekmektedir.
Dr. Füsun Tut Haklıdır (YENADER Genel Sekreteri)
Var olan yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılmış olan eklemeler 2011-2020 yılları arasında artış göstermiştir. Bu artış 2021 yılında diğer 9 yıla nazaran düşük olsa da 2022 yılı için öngörülen rakam 2020 yılı ile aynı olacaktır. Elektrik arzı, mevcut ve önerilen politikalar kapsamında yenilenebilir enerjiye doğru kaymaktadır, ancak temiz enerji geçişlerini desteklemek için tüm düşük karbonlu teknolojilere ihtiyaç vardır.
Elektrik üretimi 2018 yılında
%64’ü fosil türevli yakıtlar,
%36’sı yenilenebilir enerji kaynakları vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
2040’ta önerilen politikaların uygulanması durumunda beklenen oranlar
%48 oranında fosil yakıtlar,
%52 oranında yenilenebilir enerji kaynaklar şeklinde olacaktır.
Sürdürülebilen gelişmeler sonucunda ise
%16,4’ü fosil türevli yakıtlar,
%83,6’sı yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşması planlanmaktadır.
Avrupa Yeşil Anlaşması’na göre Avrupa Birliği 2050 yılında karbon sıfır olmayı hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak için bütün sektörler aşağıdaki adımları uygulayacaktır:
- Çevre dostu teknolojilere yatırım yapmak.
- İnovasyon için endüstriyi desteklemek.
- Daha temiz, daha ucuz ve daha sağlıklı özel/toplu taşıma araçlarını kullanıma sunmak.
- Enerji sektörünü karbondan arındırmak.
- Binaların enerji verimliliğini arttırmak.
- Küresel çevre standartlarını iyileştirmek için uluslararası ortaklarla beraber çalışmak.
Yenilenebilir enerjide elektrik üretimini artırmak ve sürekli kılmak için hibrit sistemlerin, enerji depolama sistemlerinin ve yapay zekâ teknolojisinin desteklerine ihtiyaç vardır. Performans ve verim analizleri için, kurulacak santrallerin yerlerinin tespiti için yapay zekânın bu alanda geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Hibrit enerji sistemleri, yenilenebilir enerji kaynaklarını daha verimli kılar. “Türkiye’de ilk hibrit sistem 8 Mart 2020 tarihinde Alaşehir/Manisa’da kurulmuş olan Aşağı Kaleköy Hidroelektrik-Güneş hibrit sistemidir”.
Raporu Hazırlayanlar
Okan Şener, Kadir Yolal, İsmail Altın, Müberra Canbazoğlu, Yusuf Öngel ve Dr. Zekeriya Doğruyol