Mustafa Daldal | Mustafa Daldal |
♦ ODTÜ Elektrik&Elektronik Mühendisliği, Lisans ve YL | |
♦ TAİ, Elektrik Sistemleri Tasarım Mühendisi -HÜRKUŞ | |
♦ AFRY, Proje Yöneticisi | |
♦ EnerjiSA, Tedarik Direktörü |
S-1: Biraz kendinizden bahseder misiniz?
C-1: Elektrik elektronik mühendisiyim. ODTÜ elektrik/elektronik mühendisliği mezunuyum, yüksek lisansımı da aynı bölümde tamamladım. Mezun olduğum dönemde Ankara’daki üniversitelerin mühendislik bölümlerinden mezunlar için Ankara’daki savunma sanayii şirketleri cazip işverenlerdi. Kariyerime ODTÜ Teknokent’te, uluslararası bir yazılım şirketinde yazılım doğrulama mühendisi olarak başlamıştım. Ardından TAI’de Hürkuş uçağı projesinde elektrik elektromekanik sistemleri tasarım mühendisi olarak görev aldım. İlk tasarım yolculuğuma bu projeyle başlamış oldum.
TAI’de çalıştığım dönemde 2010’da hızını arttıran ve farklı sektörleri kapsayan özelleştirme furyasında hız kazanmıştı. Bu kapsamda ENERJİSA ENERJİ, Başkent EDAŞ’ın tüm hisselerini satın almıştı. Bu süreçlerde hem tez yazıyordum bir taraftan da çalışıyordum. TAI’deki 2,5 yılın ardından bir İsveç şirketi olan AFRY firmasına proje yöneticisi olarak geçtim.
S-2: Havacılık sektöründen hızlı bir geçiş olmuş. Sebebi sadece karşınıza çıkan fırsat mıydı?
C-2: Tezimi yazdığım dönemde elektrik güç sistemleri alanına daha çok yoğunlaşmıştım. Tezimi de elektrik dağıtım sistemleri üzerine yazdım. O dönemde elektrik dağıtım sektöründe özelleştirme hız kazanırken benim de tezimle paralel olan elektrik dağıtım konusunda odaklanmam kaçınılmaz oldu. Bu fırsat ilgi alanımla kesişince ben de elektrik dağıtım sektörüne geçmeyi mantıklı buldum. Tabi TAI kurumsal ve büyük bir şirket, özellikle o dönemlerde, kariyerinin henüz başlangıç aşamasında olan mühendisler ayrılma kararı almazlardı.
S-3: Türkiye’nin enerji sektöründe Endüstri 4.0 konseptine ne derece hazır olduğunu düşünüyorsunuz? Bu dönüşümde liderlik rolünü özel sektör mü yükleniyor?
C-4: Endüstri 4.0 endüstri alanında biraz daha baskındır ve sanayi, imalat alanında uygulama alanı potansiyeli vardır. Enerji tarafında otomasyonla birlikte, akıllı enerji yönetimi, akıllı şebeke konseptini daha çok duyabilirsiniz.
Enerji sistemlerindeki akıllı şebeke konseptini daha çok büyük veri yönetimini temel alan enerji yönetimi uygulamaları oluşturuyor. Bunlar otonom çalışabilen veya yöneten sistemlerdir. Elektrik dağıtım sektörü özellikle şebeke varlığı ve veri yönetiyor. Varlık tarafında çok ciddi büyüklükte enerji hattı, direk, dağıtım merkezleri ve güç elektroniği/haberleşme teknolojisi barındıran cihazlar gibi unsurlar var. Güç elektroniği ve haberleşme unsurları ile enerjinin yönetiminde ölçüm ve izleme konularında Endüstri 4.0 kavramı ve dolayısı ile dijitalleşme ile de kesişen noktalar var.
Elektrik dağıtım sektörü dijitalleşmek ve bunu hızlı yapmak zorunda. Çünkü çok parçalı ve karmaşık bir ağ yönetimi söz konusu. Aşağı yukarı hepimizin tüketim noktasına kadar varan bir ağdan söz ediyoruz. Bu konuda ciddi bir start-up ekosistemi gelişmeye başladı. Kurumsal şirketlere rakip olabilecek yerel teknoloji üreten şirketler çıktı. Ülkemizde Siemens/GE/Schneider gibi adını çok duyduğumuz şirketler faaliyet gösteriyorlar. Diğer taraftan bir kısım yerel Türk şirketi de şebeke ve enerji yönetim sistemlerinde belli olgunluğa ulaştılar ve hızla da gelişim süreçlerine devam ediyorlar.
Artık günümüzde enerji yönetimi ve depolaması, dağıtık üretim sistem santralleri ve e-mobilite alanları birlikte ve hız kazanarak büyüyor. Dolayısı ile akıllı sistemler ve unsurların yönetiminin optimizasyonu çok kritik. Bu konularda uçtan uca bütüncül çözümler sunan şirketler geleceğin enerji sektörü dünyasında öne çıkacaklar. Tabi bu ekosistem içinde büyüklü küçüklü gayet başarılı girişimler var.
S-5: Kripto ya da finans üzerinden bildiğimiz blok zincirinin enerjiye dahil edilmesi ile ilgili bir etkinliğiniz vardı. Nasıl bir gelişme yaşanabilir ki? Blok zinciri tam olarak enerji sektörüne nasıl dahil edilebilir?
C-5: Blok zinciri daha çok verinin merkezi yapılara ihtiyaç duymadan dağıtık ve güvenli şekilde bir noktadan diğer noktaya transferi olarak görülebilir. Enerji alanında diğer sektörlerde olduğu gibi ödeme tarafında bir opsiyon olacak gibi. Özellikle dağıtık üretim santralleri marifetiyle üretilen enerjinin noktadan noktaya transferine ilişkin ticaret piyasası gelişince, blok zinciri ile burada kilit teknoloji haline gelecek. Şu an bunu yapamasak da blok zincir teknolojisinin yerleşmesi ile merkezi ödeme sistemleri buna yanıt vermeye başlayacak. Elektrik dağıtım şebeke yönetimi, enerji yönetim sistemleri ve şebeke yönetim sistemleriyle merkezi sunucularda veya bulutta çalıştırılması blok zincirinin şebeke güvenliği tarafında da büyük bir karşılığı olduğunu ve de olacağını gösteriyor. Üretim ve tüketim noktalarının kendi kendini yönetebildiği şekilde daha dağıtılmış mantıkta çalışmaya başlayacak. Düşünsenize çatında elektrik enerjisi üretiyorsun bir yandan da elektrik tüketicisi ve belki de elektrikli araç kullanıcısısın. Dolayısıyla on yıllık bir vadede bugünkü enerji akışından çok daha farklı bir dünyanın içinde bulacağız kendimizi. Bence bunu yönetebilecek enerji yönetimi sistemlerinin blok zincirini kullanması gerekecek.
S-6: Son zamanlardaki çalışmalarıyla Türkiye TOGG marka aracı ile elektrikli otomobil sektörüne giriş yapmıştır. Trafiğe çıkan elektrikli otomobil sayısının artması için özellikle şarj istasyonlarının yaygınlaştırılması gerekmektedir. Sizce altyapı geliştikçe trafiğe çıkan otomobil sayısı artar mı?
C-6: Aslında bu yumurta tavuk ilişkisi gibi biraz. Önce araç sayısının belli bir yere mi gelmesi lazım ki altyapı onu kovalasın yoksa önce altyapı olsun araç sayısı rahatlıkla artsın? Şunu biliyoruz ana/primer elektrik şebekesi alt yapısı açısından çok büyük sorunumuz yok. Daha çok kılcal damarlarda, ikincil seviye elektrik dağıtımda sıkışmalar olası. Bu altyapının enerji depolama ve dağıtık üretim tesisleri ile derinleştirilmesi de önemli.
S-7: Araç şarj noktalarının konumu ve ulaşılabilirliği konusunda düşünceleriniz nelerdir?
C-7: Şarjlamaya ilişkin iki temel yöntem var. Birincisi kısmen büyük kurulu güçlerdeki kamusal şarj istasyonları (DC istasyonlar), ikincisi de daha küçük kapasitede olan insanların kendi evlerinde/ofislerinde şarjlamayı yapacağı küçük kapasitedeki şarj istasyonlar (AC istasyonlar). Her iki tarafta da kapasite gelişimi araç sayısının artışı ile gelişecektir. Elektrikli araca erişim ise ayrı bir konu. Araca erişim kolaylığı için yerel üretimin olması çok faydalı olacaktır.
S-8: Sizce TOGG’un rekabet ortamında var olabilmesi için nasıl bir strateji belirlemesi gerekir?
C-8: Herhangi bir pazarda güçlü şekilde yer edinmek için ya teknolojinizin farklı olması lazım ya da hakikaten ucuz olması lazım. Günümüz dünyasında artık sadece maliyet odaklı düşünen homo economicus değiliz ancak elektrikli aracın ekonomik olarak ne kadar ulaşılabilir fiyatta sunulabileceği de kritik önemde. Mevcut resme bakarsak elektrikli araçların ilk alım maliyetleri muadillerine göre bir hayli yüksek sayılır. Dolayısı ile erişim bir vadeye yayılacak. Önce belli bir gelir grubu seviyesindeki insanlar araca erişecek, ardından ölçek ekonomisi ile avantajları ile birlikte, üretim maliyetleri optimum noktaya gelerek araç sahipliğinin tabana yayılmasına imkan verecek. TOGG aracını akıllı cihaz olarak tanımladı bildiğiniz üzere. Yani sadece bir ulaşım aracı değil, temiz enerji kullanımına imkan vererek sürdürülebilirlik konusunda hassasiyetlere cevap verirken diğer taraftan da içindeki bilgisayarı ve uygulamaları ile hayat deneyimini genel olarak zenginleştirecek bir unsur olarak tanımladı.
S-9: Son zamanlarda Isparta’da yoğun kar nedeniyle kar yükü yüzünden elektrik kesintisi olmuştu. İnsanlar mağdur olmuştu. 2018 yılında Ankara’daki konferansımız da bunun için bir algoritma çalışması söylemiştiniz. Bunun uygulanabilmesi için ne tür şeyler gerekiyor.
C-9: İyi takip etmişsiniz eski çalışmalarımı açıkçası. Kazancı Holding’in elektrik dağıtım şirketlerinde görev aldığım dönemde geliştirdiğimiz bir ARGE projesiydi. Karadeniz özelindeki hidro potansiyelini kullanmayı amaçlamıştık. O bölgede özellikle nehir tipi çok fazla hidro-elektrik santrali var. Mevcut şebeke işletim yöntemi kısıtları nedeni ile kesinti olduğu durumda bu üretim tesisleri sistemden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Biz de bu projede kesinti durumunda santrallerin ada modunda çalışarak belli alanlara enerji tedariği yapabileceğini gösterdik. Gerçek hayatta birebir uygulanabilecek operasyonel senaryolar da oluşturuldu. Yani bunun yapılabilirliği de görüldü uygulama için. Hidro-elektrik santrali sahipleri bu operasyonun gerekliliğini karşılamak için, buradan belli bir gelir elde etmeyi beklemek durumunda. Yani santral yatırımcısı bu hizmeti verecekse onun için bir piyasa olması lazım. Fizibilitesi olmayan hiçbir şey çalışmaz. Teknik olarak çok iyi bir şey ortaya koyabilirsiniz ama finansal anlamda fizibilitesi olması gerekiyor ki bu proje ile biz teknik anlamda uygulanabilirliği gösterdik. Diğer taraftan ise dengeleme güç piyasası marifeti ile bu hizmetlerin finansal modelinin kurulabileceği önerisi yaptık. Bu arada güneş santrallerinde de bu imkan var.
Isparta’daki mevzu tabii başka. Elektrik dağıtım şebekeleri belli buz yükü seviyelerine göre tasarlanıyor. Her türlü mühendislik tasarımında optimizasyon yaparsınız. En kötü durum için yapmazsın tasarımı. En kötü durum için değerlendirme yaparsın ancak tasarımı ekonomik ve teknik yönden optimize etmen gerekir.
Isparta uç bir örnek, o bir iklim krizi idi gerçekten. Şunu yapamadılar bence. Yani yapılan sistemin dayanımı sorgulanabilir. Doğru buz yüküne göre yapıldı mı, projesinde mi bir büyük problem vardı. Bu sorgulanmalı. Ama esas problem bu denli büyük kesinti olduğunda krizi operasyonel olarak yönetebilmek. Yani acil durum senaryolarının olması, koordinasyon kabiliyetinin olması ve teknolojinin olması. Bence esas problem burada. Direk devrilebilir, hat devrilebilir, büyük kesintiler de olabilir. Yani iklim hakikaten kontrol edemediğimiz bir unsur. Tasarımda problemler var mı doğru seviyede mi direk kullanılmış, hat mı kullanılmış bunlara bakılır. Ama bence bizim esas eksiğimiz krizi yönetebilmek. Hem teknoloji alt yapısının olması hem de senaryo alt yapısının olması lazım.
Ayrıca unutmadan, şebeke varlıklarında oluşan buz yükü ile mücadele için de farklı metotlar var. Şebekenin en uygun bir metodu kullanması lazım. Tabi bu tarz uygulamalar biraz derin mühendislik gerektiriyor. Bu da diğer taraftan emek ve biraz da sabır meselesi. Türkiye’de kaliteli emeği sabırla vermek konusunda da eksiğimiz var. Kısa vadeli sonuçlar için uzun vadeli gelişime yönelik çalışmalardan çabuk vaz geçiyoruz.
Röportajı Yapanlar: Müberra Canbazoğlu, Dücane Özdemir, Aleyna Koparan